Ayın Yazıları 7

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 22:50


Efendim "yeni bir Ayın Yazıları köşesi ile daha karşınızdayım" diyerek en kolpa sunucu girişlerinden birini yapıp sizleri "HBBA bunu nasıl yapar, işte bu olmadı, bu giriş bu bloga yakışmadı, senden bunu beklemezdik" gibi yorumlar yapmaya zorlayayım.

Zorlama espri ile dolu girişten sonra konumuza dönecek olursak, her ay bloglarda gözüme çarpan, diğer yazıların arasından sıyrılan yazılara yer verip bir nevi blog yazanları onore etmeye çalıştığım seride bu ay 10  yazı var.

Söz fazla uzatmadan hemen HBBA'ya göre Kasım'ın en iyi blog yazılarına başlayalım :

10 - Bana domates atın, yumurta atın. - Hepimiz Aynı Mahallenin Çocuklarıyız 

İnsan bazen yaptıklarına, söylediklerine anlam veremez. "Bunu ben mi yapıyorum" diye kendine sorsa dahi o saçmalıkları yapmaya devam eder. Şaşırmaktan kendini alamaz bunu yaparken ama, diyorum ya, yapmaya da devam eder. Bazen kendisi kimi zaman da başkalarıdır bu sapıtmaların hedefi.

Oz-T'nin bir nevi itirafı ettiği saçmalıksa hem kendine hem de başkasına yaptığı türden. Kendisine bu itirafı dile getiriş şekli itibari ile alkış tutarken, itirafa konu olan şey için çürük yumurta atıyor, aynı şeyleri bazen kendim de yaptığım için o yumurta kendisine isabet etmeden havada tutuyorum.

Bu arada Oz-T'nin özellikle kısa kısa tespitlerini paylaştığı yazılarına özellikle dikkat diyorum.

Örnekle de pekiştirelim :

- Internet uzerinden blog, twitter, FF ve facebook gibi sitelere herkes "
gidiyorum, kal deme, biraktim gitti, artik kalamam" gibi seyler yaziyor ya? Herkes gidiyorsa geride kalan kim? Bir tek ezik Emrah mi ki "gotur beni gittigin yere" diyor? Kim bu geride kalanlar?

9 - Kibar Feyzo Üzerine Deneme - İstanbul'un Orta Yeri Sinema

"90'lar Türk Sineması" üzerine bir inceleme dizisi yapmıştım blogun ilk zamanlarında hatırlayanlar olacaktır. Daha sonra bunun 80'ler ve 2000'ler versiyonunu da yapacağımı söylemiş ancak bu vaadimi gerçekleştirmemiştim yüzsüzce. Zaten uzun zamandır da sinema yazmıyorum.

80'ler Türk Sineması'nda ise dönemin darbeci rejiminden de etkilenen sinemanın daha çok komedi ağırlıklı filmlere yöneldiği ama bunu yaparken de Namuslu, Çıplak Vatandaş vb. örneklerde gördüğümüz üzere sistemi ve düzeni komedi zırhı ile eleştirdiğini görüyoruz.

Kibar Feyzo da her ne kadar 70'lerin sonunda çekilmiş ve darbeden etkilenmemiş bir film olsa da kendinden sonra geleceklere zemin hazırlayan bir film.


Kibar Feyzo'nun Ağa'nın kölelik düzeni ile yönettiği köyünden tutun da köyden şehre gitme süreci, ordaki adaletsizliği (Ben de Harranlıyam) , şehirdeki kölelik düzeninini (Sen gelme ulan ayı!!) keşfetmesi ve köyünde bunu anlatma çabasını izlediğimiz ve filmin sonunda yer alan "şimdiki ağa eskisini aratır olmuş" repliği ile biten film ; farklı kulvarda görünse önemli bir siyasi film kanımca.

İstanbul'un Orta Yeri Sinema blogu da işte bu önemli film üzerine bir deneme yazmış. Sinemayı sadece vakit geçirmek için görmeyen ve dönemin sineması ile ilgilenenler için güzel bir yazı.

Bu arada yakında sinema ile ilgili hem de çok kapsamlı bir seriye başlayacağımın haberini vereyim.

8 - Kız Dostları ! - Umut Karacaoğlu 

Hiç bir erkek, "kız arkadaşının en yakın arkadaşı erkek olan erkek" kadar çekmemiştir şu hayatta. Adeta kıskançlık krizlerini bastırmak ile geçer grupça yapılan aktiviteler bu adamlar için.


Şimdiye kadar bu durumu en iyi özetleyen Umut Sarıkaya'nın şu karikatürü olmuştu :


"Sizler her genç kızın yanında yöresinde gezen, kızların erkek arkadaşlarının zaman zaman kıllandığı, sinir bozucu, sinsi gibi ama iyi gibi de olan, kızın en yakın arkadaşı GENÇ MERİÇLER'siniz.. Gidin ve dünyaya yayılın aslanlarım. Skin o adamların hayatlarını..."




Umut Karacaoğlu'da bu konuya değinmiş blogunda. Şimdi özeleştiri yapmak gerekirse benim Meriç olduğum dönemler de var ki hepimiz biraz o şikayet ettiğimiz Meriçlerden değil miyiz sevgili izleyenler ?








7 - beyaz saçlarımdan sen suçlusun - piç güveysinden hallice 

Efendim hep söylüyorum şu sanal alemde karşınıza alıp sabaha kadar sohbet edebileceğiniz adamların başında geliyor Sami Hazinses. Nev-i şahsına münhasır kişiliği, en alakasız zamanda sizi kitleyen sözleri ile sıyrılıyor aradan.

Bu yazı hakkında da sadece şöyle bir giriş yapayım : Sami Hazinses berbere gider ve olaylar gelişir....

6 - 17'sinde Bir Kız, 17'sinde Bir Sevda - Persona Non grata

Normalde kızların bloglarında yazılan bu tip yazıları sevmiyorum. Çoğunluğu yavan ve birbirinin kopyası oluyor. Öyle olmayanlar da zaten çok sık yazmıyor.

Persona Non Grata ise o ender sevdiklerimden biri. Daha önce Ayın Yazıları bölümünde altın madalya da kazanan blogun sahibi a.nur o başarıdan sonra daha da şevkle yazıyor diyerek hiç yoktan kendime pay çıkarayım.


Bu arada yeni bannerı da beğendiğimi belirtmeden geçmeyeyim kendisine.

5 - Elalemin ağzı çorba değil ki dökesin... - Sıkıntı


Ayın en eğlenceli yazılarından birinde sıra.

Haydar Dümen'den Yiğit Bulut'a, Murat Dalkılıç'dan Metin Özülkü'ye, Saba Tümer'den Master Yoda'ya uzanan acayip bir yazı gelmiş Sıkıntı'nın yazarı Cornelius'dan.

Muhteşem resimlerle desteklenen tespitlerle dolu yazısında değme mizah dergisi yazarına taş çıkartacak üslubu göze çarpıyor Cornelius'un. Özellikle Ercan Saatçi vakasından sonra kimsenin değinmediği Metin Özülkü'nün durumuna yaptığı tespit ve fotoşop çalışması beni benden aldı diyebilirim. (koptum demedim dikkat ederseniz)

4 - Ben Neredeydim ? - Hastalıklı Dünya

Artık Hastalıklı Dünya Ekibi'nden birilerinin yazıları olmadan "Ayın Yazıları" olmayacakmış gibi duruyor. Bu ekip, hani "çok kafa çocuklar oğlum lan" derler ya işte aynen öyle.

Bu seferki yazı ekibin 4 üyesinden biri olan Charmerian'a ait. Kendisi Mersin'e gidiş geliş sürecini pek muazzam tespitler, betimlemeler ve gayet özgün bir üslup ile okurken yaşatıyor adeta.


Hastalıklı Dünya'ya girmek lazım sevgili izleyen.







3 - Âsâb-ı Mesel! - insan okusun diye yazıyoruz bunları!

Sonlar geldikçe çok uzun açıklamak istemiyorum açıkçası yazıları.

Charmerian'ın yolculuğuna benzer bir doğalgaz hikayesi var  bu sefer sırada.

Yine öne çıkan üslup, harika betimlemeler...

"İşte bu yüzden blog okuyorum gazeteler yerine"  dedirten bir başka yazı. Daha fazla detaya girmeyeyim girin okuyun işte.

2 - Çağdaş Kentin Homojen İnsanları - Kaos Defteri 

Ben bir İzmir'liyim biliyorsunuz bunu çoğunuz. Çoğu zaman da İzmir'de yaşamaktan memnun olduğumu dile getirirm. 

Ama özellikle son 10 yıllık periyotta bu şehirde yaşamaktan duyduğum memnuniyet yerini, bu şehirdeki insanlarla yaşamaktan duyduğum memnuniyetsizliğe bırakır oldu.
Aslında çok da fazla detaya girmek istemiyorum. Zira, İzmir ve İzmirliler hakkında bir yazı yazmak istiyorum yakın zamanda ki büyük ihtimalle İzmirli dostların çok tepkisini çekecek bir yazı olacak bu. Şimdilik kısaca bir kaç kelam etmek gerekirse İzmirlilerin artık bir özeleştiri yapması gerektiğini düşünüyorum diyeyim. 


Yazıya dönecek olursak da bu eleştiriyi çok güzel bir şekilde yapabilen bir yazı Kaos Defteri'nin yazısı. Son zamanlarda bir İzmirli'den göremediğim kadar sağlıklı bir bakış açısı ile yazmış.

...ve geldik bana göre Kasım ayında bloglarda yayınlanmış olan en iyi yazıya : 



1 - Yetmişlerde Solcu Olmak ve "Babam ve Oğlum" - Kalemzede 


Hep söylüyorum, bizde artık solcular faşist, hümanistler kafatasçı, hırsızlar dürüst  diye. 

İnandığı (!) ideolojinin ne olduğunu hiç araştırmadan, bilmeden, sorgulamadan bir tarafa geçiyor bizde insanlar. Sonra da faşistlik yapan solcular çıkıyor ortaya doğal olarak.


Yine hep tekrarladığım bir şey var ki o da şudur. Siz bırakın kendi idedolojinizin ne olduğunu; karşı olduğunuz idedolojinin bile ne olduğuna tamamen hakim olmak zorundasınız ki neye karşı olduğunuzun farkında olun da sonra o "karşıyım" dediklerinizin yaptığını yapmayın. 


İşte bahsi geçen yazıda da solcuların gerçekten solcu olduğu bir zamandan bahsediyor yazar. Bunu da bana göre oldukça abartılıp aslında bomboş bir film olan "Babam ve Oğlum" filmini de merkez alarak yapıyor. 

 İşte HBBA olarak bana göre geçen ay blogların en iyi yazıları bunlardı. Her zaman olduğu gibi tüm blog yazarlarına susmayıp konuştukları için teşekkür ediyorum şahsım adına. 


*bu arada 1.olan yazı aslında eylül ayında yazılmış. ama ben geçen ay denk geldim ve eylül ve ekim ayında atlamış olduğum bu yazıyı kasım'a sarkıttım hakkını yememek adına. ha "böyle şey olur mu" derseniz. olur derim.

Comments (14)

eski meriç'ler, old-school kız dostları ve sinir krizinin eşiğindeki erkekler.. teşekkür ederim ilginiz için.

Teşekkürler HBBA.
Her ayın sonunda bu yazı dizisini bekliyorum:))
Bloglarda ilgimi çeken birkaç yazıyı burda görmek de güzeldi:)

Takipteyiz ,
Hızlı gitmeyin :)

Tesekkur ediyorum yazima yer verdigin icin. O kadar duygularimi actim blogumda(yapmak istemedigim bir sey) neyse ki bosuna gitmedi :)

Şahane bir derleme olmuş teşekkürler HBBA

güzel bi çalışma gerçekten ,HBBA uğraşmış

alakanız için te$ekküller... Çok güzel bir seçki olmu$

ben teşekkür ederim ilginize sevgili bloggerlar.

Bizim Önder adına ben teşekkür edeyim, kendisi yine Mersin'de olduğundan bakınamıyor bu aralar yine..

Övgü dolu sözlerin için ayrıca teşekkür ederim..

Seçmelerin gayet yerinde ayrıca. Cornelius muazzam bir herif. Bunu da belirtmek istedim :) Yarın kendisine selamını iletirim :P

(süper)Cem, cornelius da mı sizin tayfadan ? Vallahi bilmiyordum..

İyice belediyeye çevirmişsiniz o zaman şu güzide köşemi. yazıklar olsun.. (hıncal modunda) böyle bir şey olabilir mi !!! İnanamadım !!!

a.nur'un ve samihazinses'in yazısı beğendiklerimdendi, burda da görmek güzeldi:)

yazılarınız zaten normalde de okuyorum ama bu ayın yazıları kısmınızı daha bi ilgiyle takip ediyorum HBBA..Teşekkürler=)

Takdire şayan olmak ne hoş. Eyvallah biraderim.

Bu arada baktım da, kasım ayı iyi mahsul yapmış harbiden.

yanılıyorsun süpper cem şimdi istanbuldayım ve internete girebiliyorum..internete girebilmek için geldim :P

HBBA teşekkürler moruk,uğraşmış ve güzel şeyler çıkartmışsın.Hoşçakal