99 - Good Bye Lenin!

Posted by her boku bilen adam | Posted in | Posted on 21:52

Son 20 Yılın En İyi 100 Filmi Listesi ‘ne geçen hafta başlamıştım malumunuz. Planım her hafta en az 2 film yazmaktı ama aksilikler falan filan derken yine biraz aksadı bu süre. “Senin de bahanelerin bitmiyor” diyenler olabilir ama sonuçta blog yazan herkesin dilindeki bahanedir “Blog kişisel bir alan” lafı. E kişisel alan olunca da, kişiler de düzensiz, disiplinsiz adamlar olunca (benim gibi) “yazacam, edecem..” dediğiniz sürede yazamıyorsunuz kafanızdaki yazıları.

Bahane dolu sözleri fazla uzatmadan listenin 99 numaralı filmine geçeyim.

Efendim 99 numaralı film de 100 numaradaki Noviembre gibi 2003 yapımı olan Alman yapımı :

Good Bye Lenin!





Film süreci 1989 Doğu Almanyası'nda başlıyor ve duvarın yıkılışından iki Almanya’nın birbirine karışma sürecinde ilerliyor. Ama bu ilerleme filmdeki herkesin şahit olduğu bir ilerleme olmuyor. Zira filmin hikayesini de bu farkında olmayış oluşturuyor.

Filmin baş karakteri Alex adında bir Doğu Alman genci. Alex’in annesi Christiane ise Doğu Almanya’nın Sosyalist düzenine kendini adamış idealist bir kadın. Hani bizdeki gibi “ben sosyalistim” diyip de tam karşıtı olan kapitalizm adına elinden geleni yapan idealistlerden değil. Hani ağır ağbilerin dediği gibi “Kendini davaya adamış” sosyalistlerden.

Filmin hikayesini oluşturan olay ise Sosyalist Christiane’in kalp krizi geçirerek komaya girmesi ve 8 ay boyunca komada kalıp sonra birden uyanması. Uyanınca da artık Berlin Duvarı ile birlikte yıkılan Doğu Alman Sosyalizm’in yıkılışının oğlu Alex tarafından kendisine farkettirilmeme çabası. Alex’in bundaki amacı ise doktorun yaptığı “fazla heyecanlanmaması, büyük bir şok yaşamaması lazım” uyarısı.

Film bu hikayesiyle size biraz Roberto Benigni’nin La Vita E bella (Hayat Güzeldir) filmini andırabilir. Ama Hayat Güzeldir’i beğenen biri olarak Good Bye Lenin! ‘in çok daha iyi bir film olduğunu söyleyebilirim.

Bir tarafta yaşlı, hasta ama kendisini Sosyalizm İdeolojisi’ne tam anlamıyla adamış bir kadın, diğer yanda Sosyalizm'in çöküşünü ve Kapitalizm'in tüm şehri yavaş yavaş değil bir anda ele geçirmesini annesinden saklama çabasında ordan oraya koşturmaca içindeki genç bir delikanlı.

Kısaca film, “trajikomik” tabirinin tam anlamıyla karşılığı biçimde ilerleyen bir yapıya sahip.

Filmden seçtiğim sahne ise bu trajikomediyi tam anlamıyla yansıtan bir sahne. Doğumgünü gelen hasta yatağındaki annesi Christiane için bir kutlama hazırlayan Alex önce eski toprakları ayarlıyor, ardından iki velede para karşılığı marşlar ezberletip annelerine söylemeleri karşılığında anlaşıyor, ablasının Batı Almanya’dan gelen sevgilisini “Raporcu” rolüne soyunduruyor; Kapitalizm’in şaşaasına karşı da Sosyalizm’in gösterişten uzak modasına uygun kıyafetleri de ayarlayıp annesine, onun dünyası’na uygun, bir sürpriz hazırlıyor.

Özellikle Alex’in sevgilisi Lara’nın 16.saniyedeki hareketlerine dikkat çekmek isterim. Alex’in pencere önünde yaptığı konuşma esnasında olanların ise Ayhan Sicimoğlu tabiri ile “Hastasıyım!!



Yukarıdaki Coca Cola afişi gibi bazı sahneler fazla karikatürize gelebilir ama; film bu “kör gözüne parmağım” materyalleri hiç de öyle başarısız bir şekilde kullanmıyor. Film size “Sosyalizm çok iyiydi Kapitalizm geldi her şey kayboldu” da demiyor; “Sosyalizm kakaydı şimdi her şeyimiz var çok şükür” de demiyor. Ama etliye sütlüye dokunmamak yoluna da sapmıyor.

Zaten yönetmen Wolfgang Becker’in en büyük başarılarından biri de her iki tarafın artılarını ve eksilerini, yukarıda da bahsettiğim üzere o görüşlerle simgeleşen materyalleri kullanarak eşit biçimde eleştirmesi. Bunu yaparken de “duygu sömürüsü” olmaya meyilli bir senaryoyu gayet başarılı anlatabilmesi.

Good Bye Lenin! bir devrin kapanış hikayesini anlatırken içinde “anne-oğul, baba-oğul, abla-kardeş, kız-erkek” ilişkileri gibi pek çok öğeyi de gayet muazzam bir şekilde işleyen bir film.

Tüm bunların yanında Alex’in arkadaşı Denis’in düğün kaseti montajlarken Stanley Kubrick’in A Space Odyssey’ine yaptığı ve yine Christiane için odayı düzenlerken yapılan A Clockwork Orange göndermeleri de filmin harika tatlarından bir kaçı.


Filmin müziklerine de ayrı bir parantez açmak isterim ki bir Yann Tiersen hayranı olarak onun elinden çıkan bu harika müziklere değinmeden zaten olmaz. Filmin harika şarkıları arasından çok zorlanarak seçtiğim "Summer 78" şarkısı için de filmin afişinin altındaki aparata tıklayabilirsiniz.

Son bir toparlamak gerekirse de Good Bye Lenin! bir devrin bitip bir devrin nasıl başladığını olabilecek en güzel şekilde anlatan bir dönem masalı.


Hala izlememiş olanlara da vesile olmaktan memnuniyet duyacağım güzel bir masal.

* Filmin imdb linki için buna tıklayabilirsiniz.
 
** Alttaki “Haftanın Şarkısı”nda bahsettiğim üzere filmin linklerini benden istemeyin ama paylaşmak isteyen gelip link paylaşabilir. Hatta filmin soundtrack albümünü de paylaşabilirsiniz (ben de bulamadım bi el atın hele)

Comments (18)

daniel denen velet ne kadar tatlı bi insan evladıdır öylee

Geçen yıl izlemiştim bu filmi. Düzenin değişmesiyle birlikte eskiden olan şeylerin bir anda tamamen değişivermesi çok garip gelmişti. Hatırladığım kadarıyla bir kavanoz mu konserve mi bir şey aramışlardı, annesi pek severmiş, ama çok zor bulmuşlardı, nedense o kısım gelir filmi bir yerde duyunca, görünce...

Yann Tiersen'in bu şarkısını geçen yıl bloguma koymuştum bu filmi izledikten sonra. Güzel bir sountrack albümü. Rapide upload ettim şimdi şu da link:)

http://rapidshare.com/files/351071438/yann_tiersen_-_goodbye_lenin_.rar.html


Bu arada bu liste güzel olacak, güzel.

Hala izleyemediğim ve çok merak ettiğim bir başka film.

Yann'ın soundtracklerini yapmış olması beni filme çeken ayrı bir unsur ayrıca.

a.nur, süpersin valla.

bu arada kavanoz da turşu kavanozuydu. hatta fragmanda da geçiyor.

"coca colayı Almanlar bulmuş" :)iyi filmdi...filmi en iyi özetleyen sahne Lenin heykelini taşıdıkları sahneydi bence, o an her şeyi anlatmışlar zaten...A.Nur u görünce bir utanma hissi kapladı içimi, rapid linklerini koyacaktım değil mi? :) unuttum, affola bu akşam muhakkak Noviambre ı koyacağım

güzel bir anlatım olmuş eline sağlık. en kısa zamanda izlemeyi umut ediyoum. hatta bu akşam uygun. film müzikleri için nur a teşekkürler.

sevgili HBBA,

bence bu son 20 yılın en iyi 100 filmi listesi şeysini e-dergi tarzı birşeye dönüştürmelisin.Böyle birşey olduğunu bildiğimden değil sadece hayal ediyorum.Sayfa 1 Noviembre sayfa 2 Goodbye Lenin ! Blogdan farkı ne olur dersen , ölmeden izlenmesi gereken 100 film tarzı bir kitapçık diğer blog yazılarının yanında geniş bir araştırma kitabı ve ölümsüz bir eser olur bana kalırsa.

Bana kalır mı bilmiyorum uğraşacak olan sen olduğun için ,bir fikir sadece.

güzel fikir.

seri bitince bunun üzerine bir şey yapabilirim.

sorunla karşılaşan olursa bildirsinler. filmin (türkçe) download linkleri aşağıdadır...rep e gerek yoktur, emeğe saygıya da gerek yok zira ortada bir emekte yok sadece copy/paste dır :)

http://rapidshare.com/files/58128158...p-Tr.part1.rar
http://rapidshare.com/files/58114801...p-Tr.part2.rar
http://rapidshare.com/files/58115915...p-Tr.part3.rar
http://rapidshare.com/files/58117534...p-Tr.part4.rar
http://rapidshare.com/files/58119414...p-Tr.part5.rar
http://rapidshare.com/files/58121290...p-Tr.part6.rar
http://rapidshare.com/files/58125195...p-Tr.part7.rar
http://rapidshare.com/files/58126014...p-Tr.part8.rar

sırf bu film o muazzam Yann Tiersen şarkıları için bile defalarca izlenebilir...bkz:Amelie
bkz:cetait ici

umudumu gerçekleştirdim. eve gelip filmi torentler listesine ekledim. türk telekomdan kurtulduğumdan beri internetim layıkıyla çalışmakta olduğundan kısa zamanda oturdum filmin başına.

güzel detaylar var çarptı gözüme mesela damadın oryantel kıyafetlere merakı arka fonda çalan müzik coca cola, ikea, gayet başarılı. yanındaki elemanın kısa filmine hayran oldum. çiçekten pastaya geçiş.:p

film orta noktadayı çok iyi yakalamış bence. izlerken sosyalizm veya kapitalizme bir yakınlaşma hissetmiyorsunuz.

filmin sonunda alex'in; annesi ve ülkesi hakkındaki düşüncelerine yoğunlaşmak gerekiyor.

Buraya ne zamandır bakmıyordum. Bu seride sanırım "99" seçilen 100 içindeki sırayı yansıtıyor. Öyle değilse, bu filmin daha önlerde olması gerektiği şeklindeki eleştirim yersiz olacak, havada kalacak. Almanya ile olan yakın bağlarımdan dolayı -cidden çok yakın- diyebilirim ki Almanlar'ın bir kısmı özeleştiriyi dibine kadar yapıyor, bir kısmı ise yapılan hatalar kadar özeleştirileri de önemsemeyerek kendilerini bu çabalardan soyutluyorlar. Bu filmin yaptığı çok net olarak şunu göstermektedir: Batı Almanlar'ın hayatlarında her daim 2. ve belki 3. şansları olmuştur ancak Doğu Almanlar'ın hiçbir zaman başka bir şansları olmamıştır. Filmde babanın yeni bir hayat kurması ile annenin komalık olması arasındaki bağ bu kanıya vurgu yapar. İşin garip tarafı Almanlar'ın çoğu Alman sinemasının son dönemdeki işlerini -Die Welle, Der Untergang, Goodbye Lenin ve Die Fetten Jahre Sind Vorbei vb.- beğenmiyor. Fakat demokrasi kültürü az buçuk yerleştiği için bu filmleri yapanlar gomünist, hain, ABD - Rusya uşağı ilan edilmiyor.
Neyse, son bi not düşeyim, Almanlar -bu çalışkan ve çalıştıran ulus- artık Amerikan tarzı bir hayat istiyor. Biraz yozlaşsınlar, biraz göçmenlerle karışsınlar ve biraz da tatlı hayat rüyaları görsünler istiyorlar. Önümüzdeki yıllar bakalım neler getirecek?

Sayın HBBA,

Daha bugün gördüm bu blogu. Daha doğrusu bana işaret ettiler. İlgimi çekti. Bilgisayarıma indirdiğim son şarkı da Fleet Foxes - Mykonos tu. Bu da ilginç oldu. Burada haftanın şarkısı yazıyor.

Şu "yüz film" listesi bitse de eksik bıraktıklarını yüzüne çarpsam diye bekliyorum. (Daha önce bu işe kalkışıp yazmaya üşendiğim için hasetle..) Liste ne kadar orjinal olabilecek diye merak ediyorum açıkçası. Yazılar daha çok çerçevede oalanıyor. (Katil uşak demeden, biraz ima etmekten zarar gelmez bence)

Blog hakkındaki genel yorumumu özellikle 99 numaraya yazdım. Filmi izlediğim zamanın anısı önemli benim için.

Bakalım ne kadar köşelere bucaklara gidebileceksin. Biraz da altlardan çek. Rasgele..

mükemmel bir film ya. siyaset derslerimizden birinin programında vardı ama izleyememiştik. ben de dvdsini kiralamıştım annemle izleyelim diye. film bittikten sonra itiraf etti annem, bu kız yine abuk bir film getirdi çok sıkıcı olacak diye düşünmüş, ama filme bayılmıştı sonra defalarca izledi :D o 90ların başında almanya'da yaşadığı için çok daha farklı bir gözle bakıyordu filme sanırım. bu dönemleri yaşamış doğu almanyalılar da bizim tahmin bile edemeyeceğimiz bir zevk alıyordur filmden diye düşünüyorum.

değişim böyle bir şey...

ağlamışlığım vardır bu filmde. müziklerin de etkisi büyük olsa gerek..

siyasetten öte ana oğul ilişkisini derinliklerine kadar işleyen bir film... (rejim yıkılınca aslında ben de üzülmüştüm lan, itiraf edeyim...)